İstanbul’dan 2 saat 20
dakikalık bir yolculuğun ardından uçağın penceresinden Libya’ya ilk bakışımda
aklımdan geçen şeyler şunlardı: "Burası kesinlikle farklı bir yer
olacak…"
Gerçekten de günler
geçtikçe başta iklimsel ve coğrafi farklılıkların yanı sıra çalışma hayatı,
sosyal yaşam ve insan profilleri ile Türkiye’den oldukça farklı bir ülkede
olduğumuzu zamanla görebildim.
Günler geçtikçe ve biz
o günleri çeşitli bölgelerde, çeşitli insanlarla geçirdikçe gördüğümüz
farklılıkların bazen mutluluk verici bazen eğlendirici, bazen de düşündürücü
olduğunu gözlemledik. Dolayısıyla tüm bu yapısal ve yer yerde kimyasal
farklılıklar arasına karışıp Libya genel profiline bir renkte biz kattık. İşte tüm bu düşünceler
ve yoğun iş temposundan kaynaklanan rahatlama isteği, kendimizi Libya’nın
güzelliklerini keşfetmeye yöneltmemize neden oldu. Dolayısıyla bunun yollarını
aramaya ve araştırmaya başladık ve ilk ulaştığımız sonuçlar Libya’nın en ünlü
yerlerinden olan Leptis Magna (Khums), Osmanlı Çarşısı (Tripoli), ve Sabratha’yı
gezme şansımız oldu.
Az bulutlu, güneşli ve
sıcak olan tipik bir Libya gününde yoğun iş temposuyla Tripoli’de
başlayan işlerimiz Tripoli’nin Tunus sınırına doğru 130 km kadar Kuzey
batısında bulunan Zuwarah’a kadar uzandı. Öğleden sonra tamamlanan işlerimizin
ardından kalan zamanımızı 4 mühendis arkadaş Zuwarah’a yaklaşık 50 km ve
Tripoli’ye kuzeybatı yönünde yaklaşık olarak sahilden 70 km uzaklıkta bulunan
tarihi Sabratha kentine gitmeye karar verdik. Zuwarah’tan tek yönlü bir yol ile
yaklaşık 30 dakikalık bir araba yolculuğu ile aynı ismi taşıyan şehrin
merkezinden tarihi Sabratha şehrine doğru uzanan yola girdik ve Leptis Magna’ya
göre giriş kısmı daha düzenli olan tarihi kentin önüne gelerek uzaktan görünen
kalıntıların etkisiyle yavaş yavaş büyüleyici Sabratha atmosferine girdik.
M.Ö. 6.yy.’de
Fenikeliler tarafından Trans-Sahra ticaret yoluyla Afrika’dan gelen malların,
şehrin doğal limanı sayesinde dünyaya aktarıldığı bir ticaret merkezi olan
tarihi kente kapısından girdiğinizde ilk dikkatimizi çeken oldukça iyi korunmuş
olan 3 katlı tiyatro oldu. Bu gün dahi halen birtakım organizasyonlar ve
konserler için kullanılan tiyatro, şehrin en şaşalı zamanlarını yaşadığı
imparator Septimus Severus (193-211) döneminin büyülü havasını size hissettirebiliyor.
Biz de uzun süre bu masalsı, mimari harikanın içinde oyalandıktan sonra, bir
zamanlar sanatın, zenginliğin ve mimarinin bu topraklarda nerelere gelebilmiş
olduğunu gözlemleyerek, düşüncelere daldık. Sonra, şehrin insanı içine çeken
tarihi dokusunun içine, suyun toprağın üstünde takıla takıla süzülmesi gibi
bazen hızlı bazen yavaş, şehrin, yani o anda aslında tarihin içinde ilerledik.
Duvarların üzerine
kazınmış yazılardan bir tanesi
Şehri gezdikçe bazı
yerlerde taşlara kazınmış olan Latin harfleri dikkatimi çekti. Benzer duvar
yazılarını Efes (Türkiye) ve Leptis Magna'da da görmüştüm. Hele Efes’teki beni
çok etkilemişti. Orda gördüğüm 2 Latince kelimenin aslında birbirlerinin aşkını
duvara kazıyan iki gencin isimleri olduğunu öğrenmiştim. Yüzyıllar önce
insanların bu şekilde aşık olduğunu belki de dolaştığımız tarihi sokakların
nice gizli yerler, nice hisli anlar barındırdığını düşünmek, harabe halindeki
evlerde, nice insanların acı, tatlı nice duygularını, nice hislerini
yaşadığını, o evlerde nice sofralar kurup, şimdi olmayan pencerelerinde güzel
çiçekler yetiştirdiğini, pencerelerden birbirlerine laflar atıp, uzun uzun
sohbetler ettiğini düşünmek, bir zamanlar aynı sokaklarda, çocukların
koştuğunu, bir kedinin sokağın başında kendini kıstırmış olan köpekten kaçmaya
çalıştığını, balıkçının tezgâhıyla şehirde gezindiğini düşünmek, kısacası bu
şehrin bir zamanlar doyasıya yaşadığını hissetmek sizi bu dünyadan, var olmakla
olmamak arasında kalmış, tarihte bir yerlerde gizli olan dünyalara
götürebiliyor.
Tapınaklardan genel bir görünüm
Şehirde özellikle dikkat çeken 4
imparator şunlar;
-Antonius Pius( MS 138-161)
-Marcus Aurelius Antonius ( MS 161-180)
-Lucius Aelius Aurelius Commodus (MS
180-192)
-Septimus Severus ( 199-211)
Tripolis yani 3 şehir;
Oea (Tripoli), Leptis Magna (Khums) ve Sabratha şehirleri içinde en küçüğü
olmasına rağmen geniş bir alana yayılmış olan Sabratha MÖ. 6. yy’de
kurulmuştur. Romalıların eline geçtikten sonra çeşitli badirelerin ardından 2.
ve 3. yy’de Leptis Magna gibi tekrar elden geçirilerek yenilenmiş, şehir mimari
açıdan zirve noktasına ulaşmıştır. 4. yy’e kadar süren refah dönemlerinin
ardından büyük ve yıkıcı bir depremin ardından şehir kendini toparlayamamış,
Bizans döneminde ise küçülerek ve nispeten önemini yitirerek mütevazı bir liman
kentine dönüşmüştür. Bu günlerde, Sabratha içinde bulunduğu şehre ismini vermiş
ve ismini aynen korumuştur.
Romalılarda halk tuvaletleri
Şehir mimari
özellikleri temel alındığında geç 3.yy eseri olan tiyatronun dışında, yaşam
alanları, hamamlar, İsis Liber Pater, Lan Flom, Serapis gibi tanrıça ve
tanrılara adanmış tapınaklar (deniz kıyısındaki 8 adet yan yana dizilmiş uzun
sütundan oluşan Liber Pater tapınağını şehrin her yerinden görmeniz mümkün),
bazilikalar, çeşmeler, mezarlıklar ve Romalılara has halk tuvaleti bulunmakta.
Sikke ve değerli tarihi eşyalar ise tarihi şehrin içinde bulunan müzede ve bazı
değerli parçalar da Tripoli şehir merkezinde Osmanlı çarşısının yanındaki
müzede bulunmaktadır.
Kıyı kesiminde, önünde
başsız bir kadın heykeli bulunan ve yanında çok iyi korunmuş olarak bulunan
mozaikler ise görülmeye değer. Denize doğru bakan, banyo zemininde bulunan bu
mozaiklerin dışında bu noktada biraz oturmanızı, Akdeniz'in o muhteşem deniz
havasını içinize çekmenizi ve tam da bu noktadan şehrin harika manzarasını
tekrar bir izlemenizi tavsiye ederim.Şehri dolaştıktan, tarihi doya doya
yaşadıktan ve bizlerden önce yaşamış medeniyetlerin yaptıklarını gözlerimizle
görüp insanoğlunun var oluş ve yok oluşlarla dolu serüveninin bir kez daha
anlamaya çalıştıktan sonra şehirden yavaş yavaş ayrıldık. Üzerimizde hafif
şaşkınlık, hayranlık ve biraz olsun rahatlamanın verdiği hisle arabamıza doğru
yöneldik ve güzel bir günün ardından evlerimize doğru yol almaya
koyulduk. Tabii ki eğer isterseniz bölgede oteller ve şehrin dışında
birkaç yerde ufak tefek hediyelik dükkânlar mevcut. Fakat satılan ürünler
Tripoli’de veya Libya’nın herhangi bir bölgesinde bulabileceğiniz türde.
Farklı bir gün yaşamak
istediğinizde çıkıp gidebileceğiniz Sabratha antik kenti daha çok insan
tarafından bilinmesi gereken, Libya’ya kattığı kültürel ve ekonomik değerle el
üstünde tutulması gereken tarihi bir mekân. Sanırım Unesco’da bizim gibi düşünmüş
olmalı ki 1982 yılında tarihi şehri Unesco Dünya Kültür Mirası kapsamına alarak
bunu göstermiştir.
Onur TÜLÜ
Libya 2010