Eğer sonbaharda, çölde, pencereleri açık bir evde uyanırsanız, sabah çıkan hafif rüzgarın tılsımlı sesi, kulaklarınıza değilde gözlerinize
hitap eder. O sesin, üzerinizden süzülüşünün ve odanın bir ucundan girip, bir başka ucundan çıkışını izlersiniz.
Kasım ayının güneşli bir gününde, bir gün önceden ayarlamış
olduğumuz çöl şartlarına uygun arabamız kapıda bizi bekliyor. Awbari'ye geldiğinizde tanışıp konuştuğunuz
herkes, size Gabaron vahasını gezmenizi tavsiye edecektir. Bizde bu tavsiyeye
uyarak, bulabildiğimiz ilk zamanda vahaya gitmeye karar verdik.
Biz daha hazırlık yapamadan sabah uyanmamızın ardından bizi
almaya gelen 4*4 araçla Awbari den Sebha ya doğru yani kuzey yönüne doğru
yaklaşık 60 km kadar giderek her yanımızı kuşatmış olan Sahara çölünün
derinliklerine doğru direksiyonumuzu kırdık.
Sahara Çölüne uzanan belli belirsiz yolun kenarlarında hurma ağaçları bulunmakta.
Bir süre çölün iç kısmına doğru ufak tefek yerleşimleri
geçtikten sonra, yol kenarından
gözüktüğünden çok daha güzel görüntüsüyle, sahara çölünün kıyısına geldik. Altın sarısı kumlarıyla en dalgalı anında donmuş bir deniz gibi duran Sahra'ya girmeden
önce şöförümüz kumlara batmaması için aracın lastiklerini indirdi ve bizde bu fırsatı değerlendirip, araçtan
indik. Başka hiçbir sesin olmadığı bir yer olan Sahra denizinin kıyısında,
rüzgarın sesini dinleme şansına erişirseniz, bu sesi dinlerken güneşin sizi
uyardığını, tuhaf bir şekilde sanki sadece sizin tepenizdeymiş gibi olduğunu
hissedersiniz.
Sahara Çölünün kıyısına geldiğinizde, çölün uzaktan göründüğünden daha etkileyici olduğunu görebilirsiniz.
Kumlar ve rüzgar, çölde, güneşle işbirliği yaparak, size
buradan uzak durmanız gerektiğini aksi taktirde ölümün sizi beklediğini fısıldamakta.
Gerçektende sıradan bir gezi olarak düşündüğümüz bugün, yolda
başımıza gelecek olanlarla çok iyi anlayacağımız üzere çok dikkatli ve iyi
planlamadan yapılacak gezilerin, insanın çölde kaybolmasına ve çok uzun süreler
asla bulunamamasına bile neden olabilir.
Biz aracımızla ilerledikçe derinleşen çölün içine 40 km ye
yakın bir hızla yol almaya başladığımız ilk anlarda hoş gelen fakat zamanla tam
bir işkenceye dönüşen 3-5 metrelik çöl
dalgalarının üzerinde seyahatimiz, midemizi altüst etmenin dışında bizleri
artık camdan bile dışarı bakamaz hale getiririyordu.
Çölün içerisinde, rüzgarın etkisiyle kum tepeleri bazen mükemmel geometrik görüntüler oluşturmakta.
Şöförümüzün yolu bildiğini varsayarak ve asla büyük terslik
olabileceğini tahmin etmediğimizden yanımızda herhangi bir gps aletide olmadan
tamamen şöförümüzün iç güdüleri ve sabah geçmiş olan birkaç jeepin bıraktığı izler üzerinden Gabaron
vahasına ulaşmaya çalışıyorduk. Yaklaşık olarak bu zorlu çöl ortamında, 55 km
tamamen şöförümüzün içgüdüleriyle ve önceden bölgeye gitmiş olan birkaç jeepin
bıraktığı izlerden yolumuzu bulmaya çalışırken, aniden korktuğumuz başımıza
geliyordu ve şöförümüz çıkan rüzgarın yolumuzu bulmamız için gereken tüm izleri
yok etmesiyle yolu kaybediyordu. Gerçektende dönüş yolunda anladığımız gibi
çölde kumlardan oluşan koskoca tepeler, birkaç saat içinde tamamen yokolabilmekte
bir çukura veya düzlüğe dönüşebilmekteydi. Evet şöförümüz Sahra'nın ortasında
yolu kaybediyordu ve biz işte şimdi şöförümüzün neden koca bir bidon yedek
benzin, bol miktarda su ve yiyecek aldığını daha iyi anlayabiliyorduk.
Çölde ne yöne dönerseniz dönün bu görüntüden farklı bir şey görebilme imkanınız neredeyse yok.
Şöförümüz artık kendi kendine sağa sola koşturuyor arabaya
biniyor bir bölgeye gidiyor geri geliyor ve biz çölde zaman zaman rüzgar, güneş
ve kumla baş başa kalıyorduk. O anda, bu bölgede herhangi bir şekilde 3-5 saat
kadar bile kalmanın ölümle sonuçlanacabileceği gerçeğini hissediyorduk. (Eğer, temmuzun ortasında böyle bir şey yaşayacak olursanız, bu durumdan kurtulmanız için en
fazla birkaç saatiniz var.) Çölün içimizde yarattığı his kulaklarımıza şimdi daha belirgin bir şekilde
buraya ait olmadığımızı fısıldıyordu.
Psikolojik olarak çok zor bir saatin ardından
tamamen bir tesadüf eseri aradığımız yerin aksinde, biz en azından geri dönerek
hayatımızı kurtarmayı düşünürken, çölün ortasında o an karşımıza çıkmasıyla bize
cennet gibi görünen Gaboron vahasını karşımızda buluyorduk. İnanılmaz bir
eğimle, hafif sönük lastiklerimizin tutunmasıyla vahaya doğru tam ters bir
istikametten hızla inerek, oraya gelme şansını yakalamış gezginlerin tuhaf bakışları
arasından vahaya yuvarlanırcasına giriyorduk. Vahaya bu
girişimiz şehrin ortasına durup dururken paraşütle inmemiz gibi tuhaf bir
şekilde gerçekleşiyor ve bölgedeki insanların dikkatini çekiyordu.
Gaboron Vahası çölde bir insanın tüm önemli gereksinimlerini karşılayabileceği en önemli yer.
Vahaya ilk
geldiğimizde ilk davranışımız, kendimizi kumlara atarak öncelikli olarak alt
üst olmuş midemizden dolayı biraz
dinlenmek ve soluklanmak oluyordu. Bölgeye geldiğimizde insanların Gabarona
yaklaşık 10 jeeplik uzun konvoylar halinde, yanlarına birkaç rehber, her araca
yerel şöför ve yardımcılarıyla çok dikkatli olarak geldiklerini görüyor ve ne
kadar büyük bir risk alarak çok ciddi bir tehlike atlattığımızı fark ediyorduk.
Çölde kafileler gidecekleri yönü kestirmeye çalışıp planlarını yapıyorlar.
.
Gerçektende, eğer bilmediğiniz topraklarda geziyorsanız, asla
kendi kriterlerinize göre hareket etmemeniz gerekmekte. Her bölgenin kendine
has ciddi tehlikeleri ve riskleri mevcut. Gaboron vahasına gitme şansını
yakalayabilecek olanlara bazı öneriler vermek gerekirse en az birkaç jeeplik konvoylarla yanlarına su
ve yiyecek önlemlerini alarak ve kesinlikle bir gps aletiyle çıkmaları
olacaktır. Eğer yaz aylarında bir çöl gezisi düşünüyorsanız, sonunda
hayatınızın tehlikeye girebileceğini bilerek çok dikkatli ve özenli bir şekilde
hazırlıklarınızı yapmanız gerekiyor.
Gabaron vahasında kafilelere ait 4*4 araçlar.
Gabaron vahası çölde eğim nedeniyle kuytuda kalmış ve
dolayısıyla çölün içine hapsettiği suların yeryüzünde ortaya çıktığı, suyunun
aşırı tuzlu ve minarelce çok zengin olduğu, dolayısıyla suyun varlığıyla
ortaya çıkmış bitki örtüsüyle insanın hayal ettiğinde aklına ilk gelecek türden tipik bir vaha.
Vahaya geldiğinizde güzelliğini bir kenara koyarsanız bir
vahaya seyahat etmenin başından sonuna kadar bir bütün olduğunu, aynı yaşam gibi, amaca giderken başınıza gelenlerinde, amaç kadar hayata anlam kattığını ve tüm
bu oluşların nihayetinde kendinizde biriktiğini ve sizi siz yaptığını
anlayabilirsiniz.
Vahada bulunan kafe nin duvarı
Eğer isterseniz Gabaron vahasının çok tuzlu ama içerisindeki
yoğun minarelli ve yerel insanların söylediği kadarıyla çok faydalı olan suyuna
girebilir bölgedeki ufak çaplı tesislerde çay ve içecek içebilir çöle özgü
kayalardan yapılan küçük heykelciklerden satın alabilir, kum üzerinde kayak
yapabilir, eğer çölün içinde bir gece geçirmek istersenizde bölgede bulunan
barakaları kiralayabilirsiniz. Fakat burada kalmayı düşünüyorsanız, akrep, yılan
ve bir çok böcek çeşidiyle birlikte uyuyabileceğinizide hesaba katmanız
gerekmekte. Eğer buraya kadar gelmişseniz,burada bir gece geçirmek, geceleri
başka hiçbiryerde göremeyeceğiniz kadar net bir gökyüzü, kusursuz temizlikte
bir hava, derin bir sessizlikle size çok
şey katacak gibi gözükmekte.
Gabaronda eğer isterseniz kayak kiralayıp kum kayağı yapabilirsiniz.
Gabaron vahasının sakinleride çölün bu kısmında yaşamayı
öğrenmiş Cezayir, Güney Libya ve Ghat kökenli toureg olarak bilinen insanlar.
Yılan gibi derileri, keskin bakışlarıyla bu insanlar, her nekadar bir şeyler
satmak, para kazanmak gibi masum nedenlerle buralarda bulunsalarda, her halleriyle
çöl insanları olduklarını, gerekirse biz normal insanlardan çok daha rahatlıkla
çöllerde yollarını bulabileceklerini, hayatlarını kurtarabileceklerini
hissettiriyorlar. Bölgedeki toureglerinde biz Türkleri biliyor olması ve
inanılması zor olsada evlerine gittiklerinde türk dizilerini izlediklerini
söylemiş olmaları dünyanın apayrı bir köşesinde, apayrı bir dünyada bile, devrin
iletişim kaynaklarının ne kadar yaygınlaştığını, dünyanın bu sayede ne kadar
küçüldüğünü bize gösteriyor. Onlarla muhabbetimiz ve biraz alışverişin ardından
geri dönmeye karar verdik.
Touareg
Gabaron insanları( Touaregler) bakışlarıyla ve görünümleriyle çöle aidiyetlerini göstermekte.
Kafede bize servis yapan garsonun yaşadığı hayat, bakışlarında gizli.
Artık öğleden sonra olmasının ve bir çok gezi aracının
bölgeye gelmesiyle, çöl yolları birazdaha belirginleşmiş ve dönüşümüz daha rahat
olmuştu. Fakat dönüş yolumuzda birazdaha dikkatli ve temkinli hareket etmemize
rağmen birkaç kez daha kaybolarak, tamamen değişmiş bir yol güzergahından çöle
girdiğimiz yerin yaklaşık 20 km güneyinden Sahara nın kıyısına geri döndük.
Gerçektende çölde eğer Gps gibi yardımcı elemanlarınız yoksa, yön kavramınızı
tamamen kaybediyorsunuz, güneye gittiğinizi zannederek kuzeye, batıya
gittiğinizi zannederek doğuya gidebilirsiniz.
Dönüş yolunda çölün güvenli bölgelerinde çöl safarisi yapan gezginler görüyoruz.
Dönüş yolunda nadiren kafilelere rastlıyoruz ve selamlaşıyoruz.
Çölde geçirilen bir günün ardından düşündüğümüzde, asıl amacımızın
vahaya gitmek olmasına rağmen anlattıklarımızın neredeyse hepsinin
yolculuğumuza dair olması, bizleri hayat konusunda tekrar düşündürmekte ve
varacağımız son noktada, hayat yolunda muvaffakiyet kadar önemli olan bir etmeni yani istediğimiz noktaya ilerlerken
yürüdüğümüz yolun, bazen ulaşabileceğimiz son noktadan daha önemli olabileceğini
göstermekte.
Genelde yaşamdan farklı olarak, bir çöldeyseniz kendi
yolunuzu kendiniz çizersiniz ve bu yol sizin yolunuz olur. Herkesin yaşamında kendisine dayatılan duvarları aşarak,
hayatın içinde kendi çölünü yaratması dileğimle..
Yorucu günümüzün ardından kaldığımız evin penceresinden akşam üstü çıkan kum fırtınası ve batan güneş
ONUR TÜLÜ 2012