6 Mart 2012 Salı

AWBARİ - Çöllerin Derinliklerinde Bir Kasaba



          Libya da kasım ayına gelmemize rağmen 20 derecelerde seyreden güneşli bir sonbahar günü Ülkenin 3. büyük kenti olan ve bizler için geçmişte Fizan diye adlandırılan bölgedeki Sebha şehrinin güney kısmındaki Awbari ( Ubari ) kasabasında yapılacak işlerimiz için hazırlıklarımızı tamamladık ve havaalanına vardık. 



       Libya iç hatları Sebha uçağıyla 1 saat 20 dakikalık bir çöl yolculuğuyla adeta pürüssüz bir uçuş yaptık. Uçuşumuz süresince, havada süzülürken uçaktan bile bakıldığında ucu bucağı görülmeyen bu çöl bölgesinin üzerinde aklınızdan çıkan düşünce oklarının nereye gittiğini kestiremediğiniz anlar olmakta.  Biz düşüncelere dalmış çöllerin derinliklerinde bir yerleşim yeri arar gözlerle bakarken uzun bir müddet uçaktan hiç görmediğimiz ama nihayetinde karşılaştığımız ilk yerleşim yeri olan Sebha yı gördük ve uçak yine pürüssüz bir rahatlıkla havaalanına indi.

                                               Gökyüzünden bakıldığında kum denizi
       
          Gerçektende Libya, bizlerin alıştığı bildiği coğrafyalara hiç benzemeyen tamamen kendine has özellikler taşıyan tuhaf bir bölge. Libya üzerinde yaptığınız uzun seyahatlerin çoğunda gerçek bir çöl denizi üzerinde seyahat edersiniz. Tüm bu yokluk ve hiçlik aleminin üzerinde bir ülke içinde gittiğimizi düşünürsek nispeten uzun bir süre gittikten ve havaalanına vardıktan sonra, çıkışta bölgenin en yüksek yerine kurulu olan ve genel olarak Türk arkadaşlarımızın yanılgıyla Osmanlı kalesi zannettikleri fakat İtalyan işgalcilerin bölgeyi kontrol etmek amaçlı yaptığı Fort Elana kalesi sizleri karşılar. Her ne kadar insanlarda bu kaleyi gezme hissi oluşsada kale askeri üs amaçlı kullanıldığından kaleye doğru hareket ettiğiniz anda askerlerin bakışlarına maruz kalarak geri dönmek zorunda kalıyorsunuz.



Sebha da İtalyanlar tarafından Koloniel dönemlerde yapılan Fort Elana Kalesi

          Havaalanından çıkışımızla birlikte arada sırada uğrayan uçakların ardından ani bir müşteri kapma hareketlenmesinin başladığı taksi duraklarında buluverdik kendimizi.  Bunun yanı sıra Avrupa merkezli tur organizasyonlarının jeepleri de Avrupa dan ve Dünya nın çeşitli bölgelerinden gelen turistleride alarak çölün derinliklerindeki vahalara, Ghat ve Germa bölgesindeki mağaralara ve tarih öncesi devirlerin insanlarından kalma olduğu düşünülen kayalara kazınmış olan figürleri gezdirmek için müşterilerini toplayarak konvoylar halinde ayrıldılar. Sadece 10 dakikalık hareketin ardından müşterilerin bitmesiyle taksi alanına  aniden sessizlik çöküverdi ve müşteri bulamayan birkaç taksicide ağır hareketleriyle yerlerine geçerek bir sonraki uçağı beklemeye koyuldular. Bizde biraz bekledik ve bizi almaya gelen taksiyle Awbari yollarına koyulduk. 



Sebha - Awbari yolu Size sahranın ortasında olduğunuzu rahatlıkla hissettirebilir.

           Güneye doğru bize yol boyu arkadaşlık edecek olan doğumuzdaki sert kum ve silt taşlarından tepeler ( Bu kayalar aynı zamanda jeolojik olarak ve insanlık tarihi açısından derin izler taşımakta, bölge altında yatan milyarlarca dolarlık petrol  ve doğal gaz yatakları nedeniyle jeolojik olarak çok detaylı araştırılmış bölgede aynı zamanda insanlık tarihini aydınlatacak kayalara kazınmış bir çok yazıt figür bulunmuş. Yüzyıllarca bu coğrafyaları elinde tutmuş bizlerin bu çalışmaların hiçbir kısmında  olmayıp İngiliz İtalyan Alman jeologların, arkeolagların bu yerleri saptamış yıllarca bu bölgeleri kontrol altında tutmuş olmalarıda ayrıca düşünülmesi gereken konulardan) üst kısımları aşınarak mükemmel bir şekilde törpülenmiş ve tepe kısımları sanki cetvelle çizilmiş gibi duran,  hiç kesilmeden güneye Ghat bölgesine kadar giden bu tepeler ve sağ tarafımızda sonsuz gibi duran, Libya da değilde, artık farklı, daha derinlikli bir yerde olduğumuzu bize hissettiren bembeyaz kumlarıyla koca Sahra çölü ve ara ara kumlarla kapanan dalgalı bir yol.

İnsanlığın ilk dönemlerinden kaldığı düşünülen memeli çizimleri

Fosilleşmiş bir ağaç gövdesi.

              Bizim için Libya da uzun süre kalmış olmamıza rağmen etkileyici gelen bu yollarda 2 saatin ardından karşımızda tam bir çöl kasabası hüvviyetinde Awbari çıktı.


           Awbari fiziksel yapısı itibari ile Libya nın şehirlerine benzesede kimyasal olarak neredeyse tamamen farklı bir bölge. Öncelikli olarak halkın çoğunluğu Afrikalı göçmenler ve Arap insanlardan çok Afrikalı halka benzeyen yerel halktan oluşmakta. Yine Libya’nın genelinden farklı olan bu çöl kasabasının varoşları ve dış mahallelerinde yine ülkenin diğer bölgelerinde ve hatta Dünya nın bir çok bölgesinde göremeyeceğimiz türden bir yoksulluk çaresizlik ve belirsizlik bulunmakta. Gerçektende bu bölgelerin fakirliği bizim bildiğimiz fakirliklerin hiçbirine benzemeyen insanların içecek su, yiyecek ekmek bulamadığı ağır bir yoksulluk. Bir evde yaşayabilecek ve bir ev kurabilecek kadar güçleri olmayan insanı derin üzüntü ve derin sorgulamalara iten bu insanlar sağdan soldan topladıkları çalılardan kurdukları evlerde yaşamaktalar. Fakat bütün bunların dışında şehir merkezinde daha iyi yaşayan aşiret mensubu ve yerel halktan varlık sahibi kişiler bulunmakta. 





Göçmen halkın ev yapmak için kullandığı yöntemle yapılmış terkedilmiş bir barınak.

         Bu kadar zorluklar içinde olup bizi derinlemesine etkileyen bu insanların güneydeki, Çad, Nijer  ve Orta Afrika ülkelerinden daha iyi bir yaşam için çıktıkları uzun yolculuklarda bir durak olması ve bizi bu kadar üzmesine rağmen kendi ülkelerinden daha iyi olduğunu düşündükleri bir yaşam görüntüsü bizlere,  bu insanların nasıl bir yalnızlık,çaresizlik ve  üzüntüler silsilesinden kaçtıkları hakkında bilgi vermekte. Bu arada not düşmek gerekirse Awbari de insanlar çöplerini yenilebilir ve yenilemez olarak iki ayrı poşette atmakta. Dediğimiz gibi buraların havası çok kendine has ve çok düşündürücü. Tüm bu fakirliklere rağmen insanların birbirlerine karşı tehlike içeren hiçbir davranışlarının olmamasıda oraya gitmeyi düşünebilecek insanlar için düşülmesi gereken bir not.  Hayattan zaten yeterince ürkmüş olan bu insanlar belli bir amacı olan her insan gibi amaçları doğrultusunda ( çoğu zaman bu muvaffakkiyete ulaşamasalarda) yürüyen her insan gibi dış unsurları olabildiğince kendine dezavantaj olmaktan uzak tutarak birbirlerinin fakirliklerine saygı duyarak kendilerine has olan ve onlardan başka beklide hiçbir insanın anlayamayacağı zorlu göç yolculuklarına devam etmekteler.

      Awbari nin sağlam kumtaşlarından oluşmuş tepelerinden Sahra üzerinde güneşin batışı

         Awbari kasabasının adeta çöle gömülmüş gibi duran haliyle tepelerden görünümü



               Tüm bu düşündürücü durumlardan sonra kasabada bulunan iki lokantadan biri olan ve Rize li bir Türkün işlettiği bizi Türkiye'den bu kadar uzaklarda çölün derinliklerindeki varlığıyla her zamanki gibi şaşırtan  bu lokantaya girdik. Yemeklerimizi yedik ve 30 sene önce buralara gelip evlenmiş buralara yerleşmiş lokanta sahibiyle sıcak muhabbetimizin ardından Türkiye manzaralı duvar tablolarının içinden ayrılmak için kalktık ve çıkışa doğru yürürken yine başka bir durum gözümüze çarptı. Bizim kalktığımız masa toplanmamıştı ve bizim ardımızdan masaya birileri oturmuş bizden kalanları yemekteydiler.  Bize tuhaf gelen bu durum Awbari için oldukça sıradan, lokanta sahipleri için ve diğer insanlar için hiç yadırganacak bir şey değildi. Bu insanlar maalesef çok fakir ve bu şekilde lokantada masada kalanları yiyerek günlerini geçirmekteler.  Gerçektende güney sahranın bu değişik kasabasında attığınız her adım sizi farklı düşüncelere ve Dünya da ne türden değişik varoluşların olduğunu düşündürmekte. Hem zaman hem mekan olarak tamamen özgün olan bu tür ortamlar insanın hayatında, aldığı nefesi sorgulatan, verirkende cevapları birkezdaha bulamadığı o en içinizden gelen ve derin derin hissedilen fakat anlatması zor anlardan.


          Awbari de güneş batarken


    Sebhadan başlayarak Ghat a kadar devam eden, yola paralel ve üstleri cetvelle çizilmiş kadar düzgün aşınmış tepeler.

           Tüm bunlardan sonra kiraladığımız evimize geçtik ve işlerimizi tamamlamak üzere planlarımızı yapmak için odalarımıza çekilerek dört tarafımızı saran dolunayın hafifçe aydınlattığı, insanı derin sessizliğiyle nedense içine içine çeken uçsuz bucaksız çöllerin, insanın yüzüne çarpmadan direk ruhuna işleyen
rüzgarlarının her üfürmesiyle adeta insana bilgeliğiyle, nasihat verip kalbini ferahlatan serinliğiyle evimizden çok uzaklarda gelecek günleri yaşamak üzere her zamanki gibi kaçınılmaz olan uykuya daldık..


Awbari tepelerine veda ederken..




                                                                                                                           ONUR TÜLÜ
                                                                                                                       LİBYA 2010 KASIM